Roman, tiyatro ve sinema gibi birçok dalda eser veren yazar Üstün İnanç: ‘Yalnız Değilsiniz’i objektif biri yazsın diye uzun yıllar bekledim. Kimseden bir ses çıkmayınca kalemi elime aldım. (Murat Öztekin)
Bazı kalem erbapları tek bir dalda eser vermekten hazzetmezler. Zira tek bir izah kalıbı onların dünyası içi çok dardır. Üstün İnanç da, 80’e yaklaşan yaşına rağmen yazmaya devam eden; roman, tiyatro ve sinema gibi birçok sanata dalında eserler vermiş, çok yönlü insanlardan. Filme de uyarlanan ‘Yalnız Değilsiniz’ romanıyla dindar insanların maruz kaldığı sıkıntıları ilk defa edebiyata taşıyan İnanç, bu eserinde Serpil isimli başörtülü genç bir kızın dramatik hikâyesiyle milyonların acılarına ayna oldu. Necip Fazıl Kısakürek’e de çok yakın bir isim olan Üstün İnanç’la bugüne kadar yüz binlerce adet satan ve şimdilerde Mihrabad Yayınları’ndan 32. baskısı çıkan ‘Yalnız Değilsiniz’ romanını ve eski günleri konuştuk…
‘Yalnız Değilsiniz’ nasıl ortaya çıktı?
Aslında ben de Demokrat Partiliyim diye hukuk fakültesinden atılmış birisiyim. Yani yabancı değildim başörtülülerin sıkıntılarına. ‘Yalnız Değilsiniz’i yazmak için yıllarca bekledim. Çünkü ben taraftım. Objektif bir isim ortaya çıkıp, yaşanan acıları yazar diye ümit ettim. Hem sonra kendimde de yazma salahiyetini görmüyordum. Ama bu esnada muhafazakâr kesime yapılan baskı giderek artıyordu. Kimseden bir ses çıkmayınca kalemi elime almak zorunda kaldım. Roman ilk neşredilince Gürbüz Azak ‘niye bekledin’ diye beni çok payladı. Sonra malumunuz bu eseri sinemaya da taşıdık.
OYUNCULARI TEHDİT ETTİLER
O yıllarda zor olmadı mı?
Elbette filmi çekerken çok sıkıntı yaşadık. Yeşilçam, oynayacak isimleri vaz geçirmeye çalıştı; “Bir daha katiyen iş alamazsınız” denildi. Murat Soydan gibi isimler bu tehditlere aldırmadı oynadı. Metin Sezerli de destek çıktı. Zor şartlar altında filmi tamamlayabildik. Film çekildikten sonra da baskılar son bulmadı. Bu defa sinema salonlarını tehdit ettiler. O zamanlar müstehcen film gösteren sinemalar vardı. Ancak orada oynatabildik. Ama seanslar doldu taştı, büyük bir rağbet gördü. Arkadaşımla filmi seyretmek için Fındıkzade’de bir sinema salonuna gittim. Traktör kasalarına dolup filmi seyretmeye gelmiş insanlar gördüm, gözlerim doldu.
İNSANLARIN HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
İnsanlar ne buldu bu eserde ?
Öncelikle bir ilk olması, insanları bu kitaba ve akabindeki filme çekti. Daha önce başörtüsüne ve dindarlara yapılan ayrımcılık hiç dile getirilmemişti zira. Sonra zaten bu acıyı yüreğinde devamlı hisseden biri olarak üslubum okuyucuya samimi geldi sanırım. Bu kitabı okuduktan sonra örtünen birçok kız oldu, bir kısmıyla tanıştım.
Necip Fazıl’la tanışmanız nasıl oldu?
Lisedeyken insanların hoşuna gitsin diye şiir yazıyordum. Arkadaşlar da benim şiirlerime hastaydı. Bu yüzden kendimi şair sanmaya başladım. Bir gün bir ahbabım beni Necip Fazıl’ın konferansına götürdü. Kendisinin büyük tesiri altında kaldım. Ardından şiirlerini okumaya başladım. Onun yazdığı şiirleri görünce kendiminkileri termosifona doldurup, yaktım. Sonra kendisinin kölesi oldum. Bir şey sorduğumda hemen cevap alabiliyordum. Zira kendisi büyük âlim Abdülhakim Arvasi’yi görmüştü. Hiç unutmam Atatürk Kültür Merkezinde ‘Sultanü’ş-Şuara’ toplantısı yapılacaktı. Toplantıda da Necip Fazıl’ın ‘Çile’ şiiri okunması planlanmıştı. Üstat bana ‘Şiiri sen okuyacaksın!” dedi. Kendisinin kolay kolay bir şeyi beğenmeme gibi bir hususiyeti vardı. Bu yüzden endişeyle okudum ama çok hoşuna gitti. Şimdi Necip Fazıl’la olan bu gibi hatıralarımı kaleme alıyorum.
Adımız Marmaratör kaldı
Üstün İnanç yazar-çizer takımının eskiden takıldığı mekânlardan biri olan İstanbul Beyazıt’taki Marmara Kıraathanesinin de müdavimlerindenmiş. Oraya devamlı gidenlere de “Marmaratör” deniyormuş. İnanç, bu Marmaratör tabirinin çıkış hikâyesini şöyle anlatıyor: “Kıraathaneye gelen Mehmet Feyyat diye Kürtçü bir senatör vardı. Arkadaşlar bir gün onunla sıkı bir tartışmaya girdi. Feyyat zor durumda kalınca, ‘Ben bugüne bugün bir senatörüm’ diye çıkıştı. Reşat isimli bir arkadaşımız da ona dönüp, ‘Olsun ben de Marmaratörüm’ dedi. Ardından kahkahalar… Adımız Marmaratör kaldı.”
Türkiye Gazetesi