Eğitim,

Yasemin Mimir: Çocuklar “Oyun”larla Dünyayı Keşfederler

Yasemin Mimir: Çocuklar “Oyun”larla  Dünyayı Keşfederler

Okul öncesi kuşağa yönelik olarak, Montessori destekli Minik Damlalar Eğitim Setimiz için okul öncesi eğitim uzmanı Yasemin Mimir’in dunyabizim.com‘a röportaj verdi. Dünya Bizim’den Buğra Atlı’nın gerçekleştirmiş olduğu röportaj sorularına aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Verdiğiniz bir röportajda, “ailelerin çocuklarıyla daha kaliteli zaman geçirmeleri gerektiği” şeklinde bir ifade kullanmışsınız. Bu konuda ülkemizde gözlemlediğiniz durum nedir? Çocuklarla geçirilen zaman nasıl “kaliteli” hâle gelir?
İsterseniz önce “kaliteli zaman” nedir, onun bir tarifini yapalım. Kaliteli zaman, ebeveyn ile çocuğun birlikte geçirdikleri, keyifli aktiviteler yaptıkları ve etkileşimde bulundukları zamandır. Ülkemize ve birçok ülkeye bakıldığında özellikle çalışan ebeveynler, çocukları ile yeterince zaman geçiremedikleri için vicdan azabı duyar. Bu durumu telafi edebilmek içinse hediyeler alma ve çocuklarıyla güzel oyun merkezleri vb. yerlerde zaman geçirme yoluna giderler. Bu şekilde davranarak çocuklarından ayrı kaldıkları zamanı telafi ettiklerini ve çocuklarını mutlu ettiklerini, onlarla kaliteli zaman geçirdiklerini düşünürler. Aslında kendi geçmişimize de baktığımızda görürüz ki alınan hediyeler vs. değil, ebeveynlerimizle geçirdiğimiz ve paylaşımda bulunduğumuz anlar bizim güzel anılarımızı oluştururlar.
Zamanımızı kaliteli ve zihinlerde kalıcı hâle getirmek için önemli olan, ebeveynin tüm dikkatini ve ilgisini tamamen çocuğuna vermesi, sevgisini çocuğuna hissettirmesi ve güzel paylaşımlarda bulunabilmesidir. Bu paylaşımları, yapılacak olan küçük gezilerde, oynanan oyunlarda ya da mini sohbetlerde yakalamak mümkündür. Böylelikle çocuk, bu aktivitelerle birlikte kendini ifade etme imkânı bulacak; anne babalar ise çocuklarını tüm yönleriyle tanıma fırsatı yakalayacaklardır. Çocuklar, büyüdüklerinde bu güzel anları tatlı birer hatıra olarak anımsayacaklardır.

Damla Yayınevi’nden çıkan “Minik Damla Eğitim Seti”ni hazırlayan ekibin içindesiniz. Bu sete gelmeden önce bize Montessori Eğitim Modeli’nden kısaca bahsedebilir misiniz?

Montessori eğitim modelini anlatmadan önce Maria Montessori’den bahsedelim. Maria Montessori, 19. yüzyılda yaşamış olan İtalya’nın ilk kadın tıp doktorudur. Çocuklar üzerindeki araştırmalarının ve zamanının aydınlarının da etkisiyle eğitim bilimlerine yönelir ve “Eğitimde Çocuktan Hareket” akımını benimser. Zamanla devrinin ve günümüzün önemli eğitim şahsiyetlerinden biri hâline gelir ve Montessori eğitim sistemini oluşturur.

Montessori modeline yani eğitimde çocuktan hareketi baz alan bu sisteme göre, öğretmenin rolü yalnızca öğrenciye yardımcı olan rehber olmaktır. Bu düşüncesi Montessori’nin eğitim anlayışının temelini oluşturur. Geleneksel eğitimin aksine öğretmen baskın rol almaz ve çocuğun her davranışını kontrol altına almaya çalışmaz.

Montessori eğitiminde çocuk, keşfederek öğrenir. Öğretmene düşen rol ise çocuğun eğilimlerini gözlemlemek ve karakterine uygun teşviklerle dünyayı keşfedişine rehberlik etmektir.

Bu anlayışa göre çocuklar, kendileri için önceden hazırlanmış ama doğallıktan uzak olmayan bir ortamda dünyayı keşfedeceklerdir. Bu güvenli ortamda, gerçek dünyadakine çok yakın çeşit çeşit tecrübeler edinerek hayata hazırlanacaklardır.

Anladığım kadarıyla Batı dünyasında on yıllardır uygulanan bir eğitim metodu bu. Peki nasıl sonuçlar alınmış? Ölçme şansınız oldu mu? Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Montessori eğitim sistemi, ülkemiz için yeni bir yöntem ama aslında dünyada 1906’dan beri uygulanmaktadır. Bugün akademik olarak ölçülmüş en başarılı sistemdir. “Nasıl sonuçlar alınmıştır?” şeklindeki sorunuza ilginç cevaplar verebilirim. Mesela, şu an dünyada ismi duyulmuş birçok ünlü, bu eğitim sistemi içinde yetişmiş ve büyük başarılar elde etmiştir. Örneğin dünyanın en büyük şirketi “Google”ın kurucuları Sergey Brin ve Larry Page, Montessori eğitim sisteminin mezunlarıdır. Aldıkları bu eğitimin, kendi özlerini bulmada ne kadar büyük katkı sağladığını her vesileyle ifade etmektedirler.

Yine dünyanın en büyük e-ticaret şirketi olan www.amazon.com sitesinin kurucusu olan Jeff Bezos. Dünyanın en “çılgın” projesi olan ve bugün dünyanın en geniş internet ansiklopedisi olan www.wikipedia.org sitesinin kurucusu Jimmy Wales da Montessori eğitimi ile yetişmiştir. İlginç bir örnek daha vermek gerekirse dünyanın en etkin gazetelerinden biri olan The Washington Post’un sahibi ve editörü Katherine Graham da bir öğrenci merkezli bu eğitim sistemi ile dünyayı etkileyen şahıslar arasında yerini almıştır.

Bunun yanı sıra bu eğitim sisteminin kendi ülkelerinde yaygınlaşması için birçok lider aktif rol almıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nden Hindistan’a kadar birçok ülke lideri, kendi ülkesindeki çocukların da “cezadan ve mükâfattan” arındırılmış, kendi yaradılış özelliklerine uygun bir eğitim görebilmesi için çaba sarf etmiştir. Sanırım verdiğim birkaç örnek ile Montessori eğitim sisteminin ölçme değerlendirmesini yapmış oldum.

Montessori eğitim modelinde oyun ortamının önemli olduğunu söylüyorsunuz? Bunu biraz açar mısınız? Çocuklar için oyun neden önemli?

Montessori eğitiminde oyun ortamı çok önemlidir çünkü çocuklar, oyunu sadece vakit geçirmek ya da eğlenmek için oynamaz. Oyun esnasında dünyayı ve yaşadıkları çevreyi keşfederler. Bu nedenle sınıf ortamı, çocuğun oyun oynaması için en elverişli koşullara sahip olmalıdır ve sınıfta tehlike olasılığı minimum hâle getirilmelidir. Bireyin hak ve özgürlüklerini rencide etmeyen Montessori sisteminde çocuk oturarak, ezberleyerek değil, kendi hızına göre ve dilediği kadar dokunarak, deneyerek, görerek öğrenir.

Yine aynı röportajınızda “Montessori yöntemi özünde; üreten ve mutlu olan insanlar yetiştiren bir hayat eğitimidir.” diyorsunuz. Hayat mutluluktan, mutlu anlardan ibaret değil. Çocuklar acı, hüzün veren bir olayla karşılaştıklarında tepkileri ne olacak? Acıyı, hüznü, dünyada var olan kötülükleri nasıl tanıyıp onlara göre refleksler geliştirebilecekler?

Montessori yöntemi, çocuğun bir birey olarak tüm özelliklerini mümkün olabilecek en ileri seviyede geliştirmeyi hedefler. Bu yolda çocuğu sorular üreten ve sorularına cevaplar bulabilen biri olarak yetiştirir. Önemli olan kişinin kendine yeterli bir birey olabilmesidir.

Montessori felsefesinin temeli, çocuğun ileride olacağı kişiyi, potansiyel olarak içinde taşıdığı düşüncesidir. Çocuğun bedensel, entelektüel ve duygusal potansiyeline tam anlamıyla ulaşması için özgürlüğe ihtiyacı vardır ama bu özgürlük, düzen ve öz disiplin yoluyla erişilecek bir özgürlük olmalıdır.

Dr. Montessori’ye göre çocuk, içi yetişkinler tarafından doldurulacak boş bir kâse değildir. “Konsantre olabilme ve uzun süre yoğunlaşabilme, irade disiplini ve olumlu sosyal davranış, öğrenme hevesi ve düzenli düşünme, hissetme ve hareket etme” özelliklerine sahiptir. Bunlar, Montessori’ye göre psişik açıdan sağlıklı yeni çocuğun özellikleridir.
Çocuk, deneyim kazandığı ortamda mutlu zamanlar da geçirecektir ama üzüleceği durumlar da olabilir elbette. Önemli olan bu durumlar karşısında nasıl davranacağı, bu durumları nasıl tolere edebileceğidir. Montessori yöntemi, çocuğun kendi içinde bulunduğu duruma çözümler üretmesi için de ona fırsat tanır. İçinde olduğu durumlara ürettiği çözümler, ilerideki daha zor durumlar için üreteceği çözümlerin temelini oluşturacaktır.

Yine aynı şekilde, Montessori üzerine internette kısa bir araştırma yaptığımızda mesela bir “harika çocuk” deyimiyle karşılaştım. “Harika çocuk”, “mutlu çocuk” ifadelerinin bizim geleneğimizde oturduğu bir yer var mı?

Çocuklar dünyaya bomboş, tertemiz bir kâğıt gibi geliyor. Zaman içinde o kâğıda yazılanlar da onların karakterlerini, alışkanlıklarını, yapılarını ve becerilerini şekillendiriyor. Hâliyle onları mutlu ve duyarlı bireyler olarak yetiştirmek çok zor bir sorumluluk. “Her öğretmen anne veya baba olmayabilir ama her anne baba mutlaka bir öğretmendir.” diyor eğitimci Tim Seldin. Ve diyor ki: “Anne-baba olarak görevimiz sadece çocukları beslemek, kucaklamak ve korumak değil. Aynı zamanda onlara bağımsız hareket edebilmeyi; kendilerine güvenen, doyuma ulaşmış, başarılı ve mutlu birer yetişkin olmayı öğretmeliyiz. Ancak bu şekilde yetişmiş olan bir bireyin gelecekte kendine özgü alanlarda başarı sağlaması beklenebilir. Diğer türlü ise başarılı ama mutlu olmayan bireyler de yetiştirmiş olabiliriz. Herkesin sevdiği işleri yaptığı bir dünya düşünün. İnsanlar sanki hobileri ile ilgileniyor gibi işlerini yaparlardı. Ne güzel olurdu değil mi?”

Merak ettiğim, bu metot ve bu metotla hazırlanan eğitim materyalleri hangi çocuklara yönelik? Mesela taşrada ya da köyde yetişen çocuklar da öyle ya da böyle bir şekilde kendi kendilerine yetebilmeyi, kendi ayakları üzerinde durabilmeyi çetin hayat şartlarında öğreniyorlar ama büyükşehirlerde yetişenler bu imkânlara sahip değiller… Neler söylemek istersiniz?

Maria Montessori bunu açıkça şu şekilde ifade etmektedir: “Eğitimde metot değil, insan kişiliği göz önüne alınmalıdır.” Çocuk, özeldir, tektir. Kendine has bir varlıktır. Çocuk etrafındaki maddesel dünyayı absorbe eder, gelecekte yetiştireceği kişi modelini biçimlendirir. “Çocuk, insanların mimarıdır.” Bu mimarlar farkında olmadan içlerindeki inşa planına uyarak kendi ritimleri doğrultusunda kendilerini geliştirmeye çalışırlar. Bu gelişime yetişkinler etki edemezler çünkü onlar inşa planını bilmemektedirler. Ancak, bir yetişkinin zamansız müdahalesi ya bu inşa planını tahrip edebilir ya da yanlış bir yöne yönlendirebilir.

Montessori eğitiminin temel taşlarından birisi de hazırlanmış çevredir. Çocuklar hazırlanmış çevredeki Montessori materyallerinden, bireysel ilgi ve eğilimine göre bağımsız olarak seçim yaparlar. Montessori okullarında çocuklar, istedikleri materyalle, istedikleri zaman, istedikleri yerde çalışırlar. Çocuklara istedikleri kadar tekrar etme imkânı sunulur. Erken öğrenen yeni bir çalışmaya geçebilecektir çünkü öğrenmede herkesin farklı bir ritmi vardır. Materyallerdeki hata kontrolü çocuğun kendi hatasını bulmasıyla gerçekleşir. Başka birinden uyarıya, onaya ve düzeltmeye gerek kalmaz. Kendi kendisini düzeltmesine olanak sağlar. Böylece yetişkinden bağımsızlaşmak doğal olarak gerçekleşir.

Çocuğun güçlü bir karakterde yetişmesini sağlamak için “bir bakıma fiziksel ve ruhsal bir hijyene” ihtiyaç vardır. Bu durumda yetişkinlerin görevi çocuğun içindeki yeteneği ve gizil gücü uyandırmak ve onları gelişim sürecinde desteklemektir. Montessori eğitiminde çocuklar, istedikleri materyalle, istedikleri zaman, istedikleri yerde çalışırlar. Dolayısıyla Montessori yönteminin özü, çocuğa önceden hazırlanmış bir çevrede kendi kendini geliştirebileceği şekilde hareket ve faaliyet özgürlüğü tanımayı amaçlayan, kendi kendine oluşan ve gelişen bir yöntem ve sistem anlayışıdır. Çocuğa hazırlanmış bir çevrede, çocuğun kişiliğini oluşturması için özgürlük tanıyan, kişiliğinin gelişim sürecini destekleyen, çocuğun kendi onuru içerisinde bireyselleşmesi ve sosyalleşmesini ciddiye alan, bireye özgü adil bir eğitimdir. Maria Montessori çocuklara özel, bu doğal ortamda kullanılacak “Dünyayı Açan Anahtarlar” olarak adlandırdığı materyalleri tasarlar.

Anlaşılacağı gibi burada çocukların nerede yaşadıkları değil, kişiliklerine göre onlara yaklaşılması gerektiği önemlidir. Her nerede yaşıyorsa yaşasın, çocuk çocuktur. Gelişimleri birbirine benzer. Hepsine eşit şartları sunmak önemlidir.

Montessori’nin duyuların eğitimine öncelik veren bir sistem olduğunu anlıyoruz. Dolayısıyla temel amaç farkındalık kazandırmak. Oysa bizim yüzyıllara dayanan eğitim geleneğimizde “terbiye” diye bir kavram var. Sizce bu ikisi çatışmıyor mu? Bu manada eğitim geleneğimiz, kültürümüz ya da en basitinden şu anda mevcut eğitim sistemimizle bu metot ne kadar uyuşuyor?

Evet, söyledikleriniz doğru. Ancak zaman değişiyor, bizim de bu değişime uymamız ve gerekenleri yapmamız gerekiyor. Bir yöntem; denenmiş, etkili olmuş ve başarı sağlamışsa geliştirilir. Deneme sonuçları değerlendirildikten sonra başarı sağlama oranı az ise o yöntemde ısrar etmenin manası yoktur. Yeni araştırmalar yapılmalı ve etkili yöntemler bulunmalıdır. Her yöntem her kültüre tam oturmayabilir. Önemli olan yaşanılan kültüre yöntemi adapte edebilmektir. Bu başarılabilirse ve yöntem etkili olarak kullanılırsa istenilen sonuçlar zaman içerisinde görülebilecektir diye düşünüyorum.

Minik Damlalar Eğitim Seti, Montessori destekli bir set. Bu hazırladığınız setten biraz bahsedebilir misiniz?

Minik Damlalar Eğitim Seti’ni hazırlarken çocuklarda istemli öğrenme ve kalıcı öğrenmeyi nasıl sağlayabiliriz diye düşündük ve Montessori eğitimini inceledik. Bu eğitim sistemini kitabımızda yer alan etkinliklerle nasıl eşleştirebileceğimizi araştırdık. Sonunda Montessori eğitim materyalleri ile desteklenen etkinlikler hazırlamayı başardık.

Okul öncesi öğretmenleri, Montessori eğitiminin faydalı olduğunu bilirler. Ancak bu eğitim sistemini sınıflarda nasıl uygulayacaklarını bilemedikleri için uzak dururlar. Biz, öğretmenlerimize bu konuda yol gösterecek bir eğitim seti hazırladık. Kitaplarımızda yer alan etkinlikler yardımıyla sınıflarında bu eğitim sistemini kolaylıkla uygulayabilecekler ve çocuklarıyla (öğrencileriyle) birlikte keyifli bir eğitim dönemi geçirme fırsatı elde edecekler.

Montessori eğitim materyalleri genelde pahalı ve bulunması zordur. İmkânı olmayan öğretmenler için kolay bulabilecekleri materyallerin kullanıldığı destekleyici eğitim örneklerinin dikkat çekeceğine inanıyoruz. Çocuklar kendi materyallerini hazırlama keyfini yaşayacaklar.

Renk tonlarını kavramayı kolaylaştıran etkinlikler hazırladık. Yaparak-yaşayarak öğrenebilecekleri etkinliklerimiz var. Setimizde kültürel değerlerimizi tanıtmayı da unutmadık.

“Setimizde kültürel değerlerimizi tanıtmayı da unutmadık.” diyorsunuz. Buna bir örnek verebilir misiniz?

Minik Damlalar Eğitim Seti’nde kültürel değerlerimize, ülkemizde bulunan tarihî eserlere, doğal güzelliklere yer vererek çocukların yaşadıkları ülkeyi tanımalarına katkı sağlamaya çalıştık. Mesela; Galata Kulesi, Safranbolu Evleri, Kapadokya, Karain Mağarası, Efes Harabeleri, Truva, Nemrut Dağı ve Mersin Kız Kalesi gibi. Çocuklar genelde yaşadıkları yeri tüm ülke olarak değerlendirebiliyorlar. Onlara yaşadıkları güzel ülkenin sadece bulundukları yerden ibaret olmadığını fark ettirerek onlara yeni ufuklar açmak istedik.

Son olarak şunu sormak isterim: Bizde Montessori alanında kaynaklar yeterli mi? Türkiye’de ya da dünyada son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz Montessori okullarını, Montessori destekli kitapları standardize eden, kontrol eden bir mekanizma var mı?

Türkiye’de maalesef Montessori kaynakları yeterli değil. Montessori okulunun adı çocuk evidir. 1906 yılında, Maria Montessori ilk defa İtalya’da açmıştır bu çocuk evini. O zamandan sonra hızla yaygınlaşmıştır ancak Türkiye’de, Montessori çok içimize sinmiş, kök salmış bir yöntem değil. Osmanlı döneminde Montessori’ye dair kitaplar bulunmaktadır. Montessori’nin ana kitabının çevirileri var ama günümüzde Maria Montessori’nin kendi yazdığı kitabını Türkiye’de ne yazık ki bulamazsınız. Bir kere çevirisi yapılmıştır. O da kısa sürede tükenmiştir.

Montessori’ye dair elimizde en fazla 2-3 kitap vardır. Dolayısıyla bizde Montessori alanındaki kaynak da yeterli değildir. Bu durumda şöyle bir bakınca bunu standardize eden, kontrol eden bir mekanizma da yoktur. Birisi “ben Montessori Çocuk Evi açıyorum” diyebilir ama Türkiye’de bunu akredite eden bir kurum da yoktur. Kişi kendi bilgisi ve deneyimince Montessori Çocuk Evi açtım diyebilir ama bu Uluslararası Montessori Derneği tarafından akredite edilmiş, onaylanmış, kabul edilmiş bir yapı değildir. Böyle bir mekanizma olmadığı için de öğretmenleri, eğitimleri, kitapları, materyalleri sistemden sisteme, okuldan okula değişiklik gösterebilmektedir.

Kaynak: Dünya Bizim/ Buğra Atlı