Eğitim,

Minyatürler İle Nasreddin Hoca

Minyatürler İle Nasreddin Hoca

Minyatürler İle Nasreddin Hoca

Anadolu Türk halkının mizah sembolü olan Nasreddin Hoca’nın ha yatı hakkında ayrıntılı bilgiye ne yazık ki sahip değiliz. Bilindiği kadarıyla Hocamız, Sivrihisar’ın Hortu köyünde 605/1208 yılında dünyaya gelmiştir. Babası köyün imamı Abdullah Efendi’dir. Eğitim ve öğrenimini babasından gören Molla Nasreddin, pederinin ölümünden sonra imâmet görevini üstlenmiştir. Hoca otuz yaşına kadar köyünde ikametten sonra, o bölgede ünü her tarafa yayılmış olan Şeyh Seyyid Mahmud Hayrânî ve sonra Şeyh Seyyid Hacı İbrahim Sultan’a intisap etmek amacıyla köy imamlığını, talebesi Mehmed Efendiye bırakarak 635/1237’de Akşehir’e göçmüştür. Arşiv kayıtlarına göre 655/1257’de Seyyid Mahmud Hayrânî ve 665/1266’da Hacı İbrahim Sultan adına düzenlenen iki vakıfnâmede de hakim huzurunda Nasreddin Hoca’nın şahit olarak ismi geçmektedir. Elli yedi yıl Akşehir’de yaşayan Hocamızın bu şehirde ne ile meşgul olduğu kesin olarak bilinmiyorsa da müderrislik, hatiplik ve kadılık yaptığına dair çeşitli rivayetler vardır. Uzun sayılabilecek bir ömürden sonra 683/1284 yılında yetmiş altı yaşında iken vefat etmiş ve Akşehir’de defnedilmiştir. Bu şehrin güney doğusundaki büyük mezarlığın arkasında Nasreddin Hoca Türbesi diye bilinen tür benin kitabesinde ölüm tarihi olarak 386 yazılmışsa da belli ki bu tarih Hoca gibi nükteden biri tarafından muziplik olsun diye 683 rakamı 386 olarak ters yazılmıştır.

Nasreddin Hoca’nın hayatı ve tarihî şahsiyeti ile ilgili çok farklı rivayetler vardır. Mesela Evliya Çelebi ve bir kısım tarih çiler Hoca’nın Yıldırım Bayezid ve Timur ile çağdaş olduğunu, hatta Hoca ile Timur arasında geçen bir nükteli konuşmayı naklederlerse de söz konusu şahıs Hoca değil şair Ahmedî’dir (ö. 815 / 1412-13). Her hâlde bu konuda güvenilir olan, Nasreddin Hoca’nın Selçuklular döneminde yaşadığı ve I. Alâeddin Keykubad’dan (Ö. 616 / 1220) itibaren Selçuklu Sultanları’ndan on hükümdarın zamanına yetiştiğine dair görüştür.

Bu kısa hayat hikâyesinden sonra diyebiliriz ki, sözlü kültürümüzün en güçlü, en yaygın ve en sevecen ürününün Nasreddin Hoca fıkraları olduğunda kuşku yoktur. Bu fıkraların genel özelliği güldürücü, kırmadan uyarıcı, yol gösterici, kimi zaman şaşırtıcı, düşündürücü ve çelişkilere vurgu yaparak alay edici; bazen de hazırcevap şeklinde kıvrak bir zekâ ürünü tarzında olmalarıdır. Mizah kültürümüzün en çarpıcı örneklerini teşkil eden bu fıkralar içi-dışı bir, özü-sözü aynı olan bir bilge insanın ve bir halk filozofunun topluma aynen ayna tutarak, onu güldürüp eğlendirerek eğitmesinden ibarettir diyebiliriz. Böyle olduğu için Nasreddin Hoca evrensel bir şahsiyettir. Ve dünyada onun adını, nükte ve esprilerini duymayan bir kültür muhiti yok gibidir.

Burada şu hususu belirtmeliyiz ki, bu fıkralar Hocamız gibi sevecen, gayet latif ve zarif olmakla birlikte geçen yüzyıllar içinde ağızdan ağıza aktarılırken bunlardan bazıları bozulmuş, kaba, edep dışı, hatta bayağı ve müstehcen bir hâl atmıştır. Dolayısıyla bunları Hocamızla ilişkilendirmek o muhterem zata karşı büyük bir saygısızlıktır.

Bize gelince, millî kültürümüzün en kadim ürünlerinden olan Nasreddin Hoca fıkraların dan bazılarını, çocuklarımızın ve gençlerimizin zevkle okumaları için şiirle dile getirmenin faydaları olacağını düşündük. Bunu gerçekleştirmek için bendenizi yüreklendiren aziz dostum Nurettin Albayrak Bey’i rahmetle anıyorum. Bu çalışmanın bir sanat eseri kimliği kazanmasında görüş ve tavsiyelerini esirgemeyen ve bize yol gösteren muhterem Hüseyin Kutlu hocamıza ve kendisinden feyz alarak tezhip ve minyatürleriyle bizi Selçuklu döneminde Nasreddin Hoca ile buluşturan Ersan Perçem’e ve onun talebelerine, ayrıca Hüseyin Doğru Bey’in şahsında Damla Yayınevi çalışanlarına en kalbi duygularımla teşekkür ediyorum.

Minyatürlerle Nasreddin Hoca Mahmut Kaya Damla Yayınevi İstanbul, 2017 102 sayfa